22 Mayıs 2019 Çarşamba

Şeytandan Ne Öğrendim?



Şeytanı konu alan Lucifer dizisi yakın zamanda 3. sezonun sonunda iptal edilmekten hayranları tarafından kurtarıldı. Dizinin 4. Sezonu 8 Mayıs’ta Netflix tarafından yayımlandı ve yayımlandığı an da büyük ilgi gördü. Şu ana kadar izlememiş olan ama izlemek isteyen herkes için bir hatırlatma yapayım: Az sonra okuyacaklarınız dizinin gidişatı hakkında bilgi verebilir, o yüzden öğrenmek istemiyorsanız kalanını okumayın.
Kısaca hikâyeden ve karakterlerden bahsetmek gerekirse Lucifer (Tom Ellis) melek iken babasına (Tanrı) karşı isyan başlatınca cennetten kovulur ve ceza olarak cehenneme sürülür. Binlerce yıl cehennemde hüküm sürdükten sonra şeytan L.A gidip tatil yapmaya karar verir. Ardından bir cinayet soruşturmasına karışır ve dedektif Chloe (Lauren German) ile tanışır. Bir süre sonra polise cinayet soruşturmalarında yardım etmeye başlar. Ancak paranormal olaylar peşini bırakmaz ve Şeytan dünyaya uyum sağlamakta zorlanır. İşin ilginci şeytanın bu dedektife karşı hassasiyeti vardır. Onun yanındayken ölümlü ve ondan uzakken ölümsüzdür. Yan karakterlerden de kısaca bahsetmek gerekirse Dan, Chloe’nin eski kocasıdır. Trixie adında bir kızları vardır. Ella adli tıp alanında çalışan eğlenceli ve dindar bir karakterdir. Mazikeen, Lucifer’a yardımcı olan bir iblistir. Linda, Lucifer’ın terapistidir. Amenediel ise Lucifer’ın melek kardeşidir. Eve ve Adam ilk insanlardır. Bilindiği üzere Eve Adam’ın ikinci karısıdır ve onun kaburgasından yaratılmış, evlenmek zorunda bırakılmıştır.

 Lucifer dizisinin en sevdiğim yönlerinden biri de dini çelişkilerden bahsetmekten kaçınmamasıdır. Bunu da paranormal karakterlerin ( Lucifer, Mazikeen, Amenediel…) yaşadıklarının modern ahlak duygusuyla uyuşmadığını gerek karakterlerin terapistle konuşmalarıyla gerek de günlük hayatlarından sahnelerle anlatıyor. Örnek vermek gerekirse Mazikeen’in ruhunun olmaması, Lucifer’ın babası ile sorunları, Eve’in Adamla evlenmeye zorlanması…
Lucifer dünya çapındaki muhafazakâr Hristiyan toplulukların tepkisini çekse de dizinin gördüğü ilgiyi bastırmaya yetmiyor. Ancak dizi yalnızca dini çelişkilere parmak basmakla kalmıyor aynı zamanda içinde önemli hayat dersleri de barındırıyor.
Bunlardan ilki Lucifer’ın dizinin neredeyse her bölümünde geçen cümlesi. “What do you truly desire?”. Türkçesi “ Gerçekten arzuladığın şey ne?” Dizide Lucifer’ın özel gücü insanların ona gerçekten ne arzuladıklarını söylemesi. Bu durumda da Lucifer onların istediklerini karşılayarak onların kendisine borçlanmasını sağlıyor. Böylece zamanı geldiğinde istediği kişiden yardım isteyebiliyor. Mantıklı değil mi? Ardından özel güçlerini cinayet davalarını çözmek için kullanmaya başlıyor. İnsanların ne arzuladıkları katilin kolaylıkla ortaya çıkmasını sağlıyor. Bazı insanların ufak tefek arzuları olurken bazıları da gerçekten hırslı olabiliyor. Aşk, para, güç, sağlık… Belki bunların arzu edilmesi size normal gelebilir ancak dizide o kadar absürt istekler de ortaya çıkıyor ki gülmemek için zor tutuyorsunuz kendinizi. Gene de bu durum gerçekçiliği hiçbir şekilde bozmuyor. Çünkü dizide gösterildiği gibi gerçek hayatta da insanlar bambaşka şeyler arzulayabiliyor. Bu konuyla ilgili bir başka güzel örnek de 4. Sezonda.  Eve, Lucifer’a “Ben Adam ile evlendiğimde hep onun istediği gibi biri olmaya çalıştım. Kimse bana ne istediğimi sormadı, sadece Adam ile evlenmek zorunda bırakıldım. Hep onun ilk karısı Lilith ile karşılaştırıldım. Sen hariç. Sen bana gerçekten ne arzuladığımı sordun.” diyerek bu konunun önemine de parmak basıyor. Peki bu bize neyi öğretiyor? Öncelikle bu soruyu kendimize sormamız gerektiğini gösteriyor. Çünkü ne istediğini bilmezsen asla istediğini alamazsın ve bu da dizide açık bir şekilde gösteriliyor. Hatta bir bölümde Lucifer’ın terapisti ona “Sen, şeytan olarak gerçekten ne arzuluyorsun?” diye sorduğunda Lucifer’ın cevabı dizinin gidişatını etkiliyor. Nihayetinde şeytanın kendisinin ne istediği de önemli, değil mi?
Dizinin arzular gibi üstünde en çok durduğu konulardan biri de kim olduğunu kabullenmek. Tüm sezonlarda karakterlerin neredeyse hepsi kim olduklarını sorgulasa da 4. Sezonda bu durumun üstünde o kadar duruluyor ki izleyicinin kendisinin bile bu soruları kendisine sormasına neden oluyor. Lucifer, Eve, Maze, Chloe, Amanediel, Dan… Hatta terapist bile. Ayrıca kim olduğunu kabullenmek ile beraber karakterlerin, hiç kimse için kendilerini değiştirmemeleri gerektiğinden bahsediliyor. Bu da Lucifer, Eve ve Chloe’nin hikayelerinden yola çıkılarak anlatılıyor. Örnek vermek gerekirse Eve, Adam’ın eşi olmak için onun kaburgalarından yaratılır ve onu mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapar. Ancak binlerce yıl sonra yaptığı hatayı fark eder ve Los Angeles’a yani Lucifer’ın yanına gelir. Tamamen kendisi gibi olmak ve öyle davranılmak istediği için. Ancak maalesef her şey hayal ettiği gibi olmaz. Eve, bu sefer de tam Lucifer’ın sevdiği gibi davranmaya çalışır. 4. Sezonun son bölümünde de ise tekrardan yaptığı hatayı fark eder ve gerçekten ne istediğini, kim olduğunu keşfetmek için yalnız kalmaya karar verir. Bu sırada ise Lucifer da tam dedektif Chloe’nin istediği gibi biri olmaya çalışır yani Eve ile aynı hataya düşer. Ancak Chloe’nin, Lucifer’ın gerçek şeytani yüzünü görmesi hiç de yardımcı olmaz ve Chloe Lucifer’ı olduğu gibi kabul etmekte zorlanır. Bu da Lucifer’ın kim olduğunu ve değişmek mi istediğinin ya da neden kendinden nefret ettiğini anlamaya çalışmasına sebep olur. En sonunda Lucifer kendini affeder ve Chloe de onu olduğu gibi kabul eder. Mutlu son gibi değil mi? Aslında hiç de öyle değil… Peki bizim buradan çıkardığımız ders nedir? Ne arzuladığımızı bilmek, kendimizi tanımak ve olduğumuz kişiyi kabullenmemiz gerektiği mi? Belki de sadece melekler için bu durumun bize kıyasla daha zor olduğunu anlamamız gerekiyordur. Kim bilir?
Dizi aynı zamanda çeşitli sahneleriyle Şeytan’ın içinde bile iyilik olduğunu ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı mesajını da veriyor. Diziyi izlerken Şeytan’ın içindeki iyiliği görmekle kalmıyorsunuz aynı zamanda onu anlıyorsunuz. Dolayısıyla Şeytan’ın dahi o kadar da kötü olmadığını düşünüyorsunuz. Kısacası dizi her kötülüğün içinde iyilik vardır: Yin ve Yang mesajını veriyor size. Bu mesaj da sürekli dedektif Decker aka Chloe tarafından veriliyor. 3. Sezonda ve yoğunlukla da 4. Sezonda Chloe Lucifer’ın iyi biri olduğunu herkese karşı savunmaya devam ediyor, Lucifer’ın kendisine bile. Lucifer’ın şeytan olduğunu öğrenmesi ona karşı olan umudunu kısa bir süreliğine de olsa yitirmesine sebep olmasına rağmen ardından Lucifer’ın gerçekten de içinde iyi biri olduğunu kanıtlayan kişi Chloe oluyor. Bu da 4. Sezonda Chloe’ye karşı zayıf olan yani ölümsüzlük özelliğini yitiren Lucifer’ın ölümü pahasına bile olsa Chloe’yi kurtarmasıyla oluyor ama merak etmeyin, ölümün kıyısından dönüyor. Şeytan’dan kurtulmak o kadar da kolay değil.
Sıradaki ise aslında ana hikâyeye dâhil olmaksızın ekstra çekilmiş bölümlerden birinde fark ettiğim ilginç bir konu. Sezon boyunca Lucifer olan biten bütün kötü olaylar için babasını suçlamıştı. 3. Sezonun 26. Bölümünde Lucifer’ın babası, yani Tanrı, olayları kendi tarafından anlatıyor. Neden manipülatif davrandığını ancak sonuçların neden değişmeyeceğini açıklıyor. Bölümün sonunda ise “ Belki de böyle davranmamalıydım ancak her ebeveyn çocuğu için en iyisini ister değil mi?” diyor. Bence yapımcıların ve senaristlerin burada vermek istediği mesaj her ebeveynin çocuğu için en iyisini yapmaya çalışırken nasıl bir çuval inciri berbat ettikleri ve sonuçta çocuklarıyla olan ilişkilerinin bozulmasına yol açtıkları. Tanrı bile olsanız çocuklarınızla ilgilenmezseniz onlara iyilikten çok kötülük yapabilirsiniz. Bu durum yalnızca Tanrı ve Lucifer arasında da görülmüyor. Lilith ve Maze, Chloe ve Trixie arasındaki anne çocuk ilişkilerinde de ebeveynlerin sıkça yaptıkları hatalar ve sonuçları değerlendiriliyor.
Göze çarpan bir diğer mesaj da kendi hatalarınızı başkalarına yüklemememiz gerektiğidir. Örnek vermek gerekirse Lucifer insanların yaptıkları hatalardan hep şeytanı sorumlu tutmasından yakınıyor. İnsanlara zorla bir şey yaptırmadığından herkesin özgür iradesi olduğundan ve kendisinin bu durumda suçlanmaması gerektiğini sürekli bahsediyor. Bana kalırsa haklı da ancak kendisine geldiğinde de Lucifer daha önce de açıkladığımız gibi kötü olan her şey için babasını suçluyor. Neyse ki hatasını 4. Sezonun sonlarına doğru fark ediyor. Diğer karakterlere gelirsek de Ella ve Dan’in de yakın zamanda kaybettikleri birbirinden farklı kişileri sorumlu tuttuğunu görüyoruz. Ella Tanrı’yı Dan de Lucifer’ı suçluyor. Chloe her ne kadar bunun doğru olmadığını söylese de kendisi de aslında kötü olan her şey için Lucifer’ı suçlamaya başlıyor. Neyse ki sezonun sonlarına doğru herkes günah keçisi aramayı bırakıyor ve yaptıklarının ne kadar da saçma olduğunu fark ediyor. Koltuğumuzda oturup diziyi izlerken başkalarının yaptıkları bu hataları görmek kolay gelebilir ancak herkes hayatında kötü giden çoğu şey için bir başkasını suçluyordur. Diziyi oluştururken yapımcıların ve senaristlerin vermeye çalıştığı mesaj ise çok basit: Bu hatayı yapmayın!
Daha önceki paragraflarda dizinin her kötünün içinde iyilik olduğunu savunduğunu söylemiştik ancak bunun tam tersinin de doğru olabileceği çoğu kişinin gözünden kaçan bir detaydır. Dizinin ekstra bölümlerinden birinde paralel evrende her şeyin nasıl olabileceği konu alınmış. Bu bölümde iyi bildiğimiz tüm karakterler farklı yollara sapmış, hem de ufacık bir değişiklik sonucu. Bölüm eğer Chloe’nin babası ölmeseydi ne olurdu sorusundan yola çıkmış. Bu bölümde Chloe’yi dedektiflik kariyerinde değil de dedektif rolünü oynayan bir film yıldızı olarak görüyoruz. Her ne kadar karakteri değişmese de genel olarak hayatında bir sürü değişiklik mevcut. Chloe ile hiç tanışmayan Dan içindeki iyiliği ve dürüstlüğü bulamıyor ve yozlaşmış bir polis olarak hapse düşüyor. Aynı şekilde Ella da adli tıp uzmanı olmak yerine kardeşinden etkilenerek araba hırsızlığını kariyer olarak tercih ediyor. Charlotte Richards (3. Sezonda gelen yan karakter) ekiple hiç tanışmadığı için yozlaşmış avukat olarak hayatına devam ediyor, değişme fırsatı bulamıyor. Burada en ufak şeylerin hayatımızı nasıl etkilediğini, bizi ahlaken bir anda iyi veya kötü yaptığını görebiliyoruz ancak asıl soru ufak şeyler hayatımızda bu kadar etkiye sahipse biz gerçekten istediğimiz kişi miyiz? Yoksa toplumun oluşturduğu bireyler miyiz? Ayrıca hem iyilik hem kötülük içimizdeyse o halde ahlakımız, karakterimizin kaynağı ne? Bazıları bu soruya toplum der bazıları aile der bazıları da genler der. Peki Lucifer yapımcıları ne düşünmüş biliyor musunuz? 3. Sezonun son bölümlerine doğru Amanediel çılgın bir teori ile gelir. Ona göre Tanrı’nın kuralları yoktur. Sadece iç vicdan vardır. Kendini nasıl hissedersen öylesindir der. Buna örnek olarak da insanların cennete veya cehenneme vicdanlarının yani suçluluk duygularına göre gitmesini örnek verir. Ona göre en doğru adalet terazisi vidandır. Böylece herkesin Tanrı’yı veya Lucifer’ı suçlaması da son bulur, herkes bir anda kendi vicdanını yoklamaya başlar. Yapımcıların herkesin içinde iyi veya kötü olduğunu düşündüklerini söylemiştik. Benim yorumum ise Lucifer yapımcılarının ahlak duygusunun sezgisel geldiğine inanmaları ve bu düşüncelerini bölümlerde çeşitli sahnelere yansıtmış olmaları. Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce ahlak duygusu nerden gelir?
Toparlamak gerekirse Lucifer dizisi ile ilgili sevdiğim şeylerden biri eğlenceli, sürükleyici olmasının yanı sıra düşündürücü bir yanı olması. Paranormal olaylarla beraber cinayet davalarına da yer verilmiş. Ayrıca dini çelişkilere dikkat çekmesi ve dinin modern ahlakla uyuşmayan yanlarını göstermesi de artısı. Karakterleri anlamamız ve empati yapmamızı da çok kolaylaştırılmış. Bunun yanı sıra ara ara bölümlerde şarkılara hatta danslara yer verilmesi ufak da olsa müzikal tadı vermiş. Bu yüzden herkese izlemesini önereceğim bir dizi. Netflix tarafından kurtarılan dizinin devamının da gelmesini umut etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.
 #SaveLucifer

           




                       

1 yorum:

  1. 5. Sezon 2. Kısım netflixte yayınladı ve müthişti. Sıra

    Lucifer 6. Sezonda oda final olacak. İzlemeyen varsa kesin izlesin diyorum.

    YanıtlaSil

Platon Ve Sokrates’in Sanat Anlayışı Üzerinden Sanatın Varlığı Ve Gerekliliği

Sanatın varlığını, sebebini ve anlamını açıklamak amacıyla insanlar sanata birçok değer yüklemişlerdir. Estetik, haz verici ve öğretici ol...