Şeytanı konu alan Lucifer dizisi yakın
zamanda 3. sezonun sonunda iptal edilmekten hayranları tarafından kurtarıldı.
Dizinin 4. Sezonu 8 Mayıs’ta Netflix tarafından yayımlandı ve yayımlandığı an da
büyük ilgi gördü. Şu ana kadar izlememiş olan ama izlemek isteyen herkes için
bir hatırlatma yapayım: Az sonra okuyacaklarınız dizinin gidişatı hakkında
bilgi verebilir, o yüzden öğrenmek istemiyorsanız kalanını okumayın.
Kısaca hikâyeden ve karakterlerden
bahsetmek gerekirse Lucifer (Tom Ellis) melek iken babasına (Tanrı) karşı isyan
başlatınca cennetten kovulur ve ceza olarak cehenneme sürülür. Binlerce yıl
cehennemde hüküm sürdükten sonra şeytan L.A gidip tatil yapmaya karar verir.
Ardından bir cinayet soruşturmasına karışır ve dedektif Chloe (Lauren German)
ile tanışır. Bir süre sonra polise cinayet soruşturmalarında yardım etmeye
başlar. Ancak paranormal olaylar peşini bırakmaz ve Şeytan dünyaya uyum
sağlamakta zorlanır. İşin ilginci şeytanın bu dedektife karşı hassasiyeti
vardır. Onun yanındayken ölümlü ve ondan uzakken ölümsüzdür. Yan karakterlerden
de kısaca bahsetmek gerekirse Dan, Chloe’nin eski kocasıdır. Trixie adında bir
kızları vardır. Ella adli tıp alanında çalışan eğlenceli ve dindar bir
karakterdir. Mazikeen, Lucifer’a yardımcı olan bir iblistir. Linda, Lucifer’ın
terapistidir. Amenediel ise Lucifer’ın melek kardeşidir. Eve ve Adam ilk
insanlardır. Bilindiği üzere Eve Adam’ın ikinci karısıdır ve onun kaburgasından
yaratılmış, evlenmek zorunda bırakılmıştır.
Lucifer dizisinin en sevdiğim yönlerinden biri
de dini çelişkilerden bahsetmekten kaçınmamasıdır. Bunu da paranormal
karakterlerin ( Lucifer, Mazikeen, Amenediel…) yaşadıklarının modern ahlak
duygusuyla uyuşmadığını gerek karakterlerin terapistle konuşmalarıyla gerek de
günlük hayatlarından sahnelerle anlatıyor. Örnek vermek gerekirse Mazikeen’in
ruhunun olmaması, Lucifer’ın babası ile sorunları, Eve’in Adamla evlenmeye
zorlanması…
Lucifer dünya çapındaki muhafazakâr
Hristiyan toplulukların tepkisini çekse de dizinin gördüğü ilgiyi bastırmaya
yetmiyor. Ancak dizi yalnızca dini çelişkilere parmak basmakla kalmıyor aynı
zamanda içinde önemli hayat dersleri de barındırıyor.
Bunlardan ilki Lucifer’ın dizinin
neredeyse her bölümünde geçen cümlesi. “What do you truly desire?”. Türkçesi “
Gerçekten arzuladığın şey ne?” Dizide Lucifer’ın özel gücü insanların ona
gerçekten ne arzuladıklarını söylemesi. Bu durumda da Lucifer onların
istediklerini karşılayarak onların kendisine borçlanmasını sağlıyor. Böylece
zamanı geldiğinde istediği kişiden yardım isteyebiliyor. Mantıklı değil mi?
Ardından özel güçlerini cinayet davalarını çözmek için kullanmaya başlıyor.
İnsanların ne arzuladıkları katilin kolaylıkla ortaya çıkmasını sağlıyor. Bazı
insanların ufak tefek arzuları olurken bazıları da gerçekten hırslı olabiliyor.
Aşk, para, güç, sağlık… Belki bunların arzu edilmesi size normal gelebilir
ancak dizide o kadar absürt istekler de ortaya çıkıyor ki gülmemek için zor
tutuyorsunuz kendinizi. Gene de bu durum gerçekçiliği hiçbir şekilde bozmuyor.
Çünkü dizide gösterildiği gibi gerçek hayatta da insanlar bambaşka şeyler
arzulayabiliyor. Bu konuyla ilgili bir başka güzel örnek de 4. Sezonda. Eve, Lucifer’a “Ben Adam ile evlendiğimde hep
onun istediği gibi biri olmaya çalıştım. Kimse bana ne istediğimi sormadı,
sadece Adam ile evlenmek zorunda bırakıldım. Hep onun ilk karısı Lilith ile
karşılaştırıldım. Sen hariç. Sen bana gerçekten ne arzuladığımı sordun.” diyerek
bu konunun önemine de parmak basıyor. Peki bu bize neyi öğretiyor? Öncelikle bu
soruyu kendimize sormamız gerektiğini gösteriyor. Çünkü ne istediğini bilmezsen
asla istediğini alamazsın ve bu da dizide açık bir şekilde gösteriliyor. Hatta bir
bölümde Lucifer’ın terapisti ona “Sen, şeytan olarak gerçekten ne
arzuluyorsun?” diye sorduğunda Lucifer’ın cevabı dizinin gidişatını etkiliyor.
Nihayetinde şeytanın kendisinin ne istediği de önemli, değil mi?
Dizinin arzular gibi üstünde en çok
durduğu konulardan biri de kim olduğunu kabullenmek. Tüm sezonlarda
karakterlerin neredeyse hepsi kim olduklarını sorgulasa da 4. Sezonda bu
durumun üstünde o kadar duruluyor ki izleyicinin kendisinin bile bu soruları
kendisine sormasına neden oluyor. Lucifer, Eve, Maze, Chloe, Amanediel, Dan…
Hatta terapist bile. Ayrıca kim olduğunu kabullenmek ile beraber karakterlerin,
hiç kimse için kendilerini değiştirmemeleri gerektiğinden bahsediliyor. Bu da
Lucifer, Eve ve Chloe’nin hikayelerinden yola çıkılarak anlatılıyor. Örnek
vermek gerekirse Eve, Adam’ın eşi olmak için onun kaburgalarından yaratılır ve
onu mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapar. Ancak binlerce yıl sonra
yaptığı hatayı fark eder ve Los Angeles’a yani Lucifer’ın yanına gelir. Tamamen
kendisi gibi olmak ve öyle davranılmak istediği için. Ancak maalesef her şey
hayal ettiği gibi olmaz. Eve, bu sefer de tam Lucifer’ın sevdiği gibi
davranmaya çalışır. 4. Sezonun son bölümünde de ise tekrardan yaptığı hatayı
fark eder ve gerçekten ne istediğini, kim olduğunu keşfetmek için yalnız
kalmaya karar verir. Bu sırada ise Lucifer da tam dedektif Chloe’nin istediği
gibi biri olmaya çalışır yani Eve ile aynı hataya düşer. Ancak Chloe’nin,
Lucifer’ın gerçek şeytani yüzünü görmesi hiç de yardımcı olmaz ve Chloe
Lucifer’ı olduğu gibi kabul etmekte zorlanır. Bu da Lucifer’ın kim olduğunu ve
değişmek mi istediğinin ya da neden kendinden nefret ettiğini anlamaya çalışmasına
sebep olur. En sonunda Lucifer kendini affeder ve Chloe de onu olduğu gibi
kabul eder. Mutlu son gibi değil mi? Aslında hiç de öyle değil… Peki bizim
buradan çıkardığımız ders nedir? Ne arzuladığımızı bilmek, kendimizi tanımak ve
olduğumuz kişiyi kabullenmemiz gerektiği mi? Belki de sadece melekler için bu
durumun bize kıyasla daha zor olduğunu anlamamız gerekiyordur. Kim bilir?
Dizi aynı zamanda çeşitli sahneleriyle
Şeytan’ın içinde bile iyilik olduğunu ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı
mesajını da veriyor. Diziyi izlerken Şeytan’ın içindeki iyiliği görmekle
kalmıyorsunuz aynı zamanda onu anlıyorsunuz. Dolayısıyla Şeytan’ın dahi o kadar
da kötü olmadığını düşünüyorsunuz. Kısacası dizi her kötülüğün içinde iyilik
vardır: Yin ve Yang mesajını veriyor size. Bu mesaj da sürekli dedektif Decker
aka Chloe tarafından veriliyor. 3. Sezonda ve yoğunlukla da 4. Sezonda Chloe
Lucifer’ın iyi biri olduğunu herkese karşı savunmaya devam ediyor, Lucifer’ın
kendisine bile. Lucifer’ın şeytan olduğunu öğrenmesi ona karşı olan umudunu
kısa bir süreliğine de olsa yitirmesine sebep olmasına rağmen ardından
Lucifer’ın gerçekten de içinde iyi biri olduğunu kanıtlayan kişi Chloe oluyor. Bu
da 4. Sezonda Chloe’ye karşı zayıf olan yani ölümsüzlük özelliğini yitiren
Lucifer’ın ölümü pahasına bile olsa Chloe’yi kurtarmasıyla oluyor ama merak
etmeyin, ölümün kıyısından dönüyor. Şeytan’dan kurtulmak o kadar da kolay
değil.
Sıradaki ise aslında ana hikâyeye dâhil
olmaksızın ekstra çekilmiş bölümlerden birinde fark ettiğim ilginç bir konu.
Sezon boyunca Lucifer olan biten bütün kötü olaylar için babasını suçlamıştı.
3. Sezonun 26. Bölümünde Lucifer’ın babası, yani Tanrı, olayları kendi
tarafından anlatıyor. Neden manipülatif davrandığını ancak sonuçların neden
değişmeyeceğini açıklıyor. Bölümün sonunda ise “ Belki de böyle
davranmamalıydım ancak her ebeveyn çocuğu için en iyisini ister değil mi?”
diyor. Bence yapımcıların ve senaristlerin burada vermek istediği mesaj her
ebeveynin çocuğu için en iyisini yapmaya çalışırken nasıl bir çuval inciri
berbat ettikleri ve sonuçta çocuklarıyla olan ilişkilerinin bozulmasına yol
açtıkları. Tanrı bile olsanız çocuklarınızla ilgilenmezseniz onlara iyilikten
çok kötülük yapabilirsiniz. Bu durum yalnızca Tanrı ve Lucifer arasında da
görülmüyor. Lilith ve Maze, Chloe ve Trixie arasındaki anne çocuk ilişkilerinde
de ebeveynlerin sıkça yaptıkları hatalar ve sonuçları değerlendiriliyor.
Göze çarpan bir diğer mesaj da
kendi hatalarınızı başkalarına yüklemememiz gerektiğidir. Örnek vermek gerekirse
Lucifer insanların yaptıkları hatalardan hep şeytanı sorumlu tutmasından
yakınıyor. İnsanlara zorla bir şey yaptırmadığından herkesin özgür iradesi
olduğundan ve kendisinin bu durumda suçlanmaması gerektiğini sürekli
bahsediyor. Bana kalırsa haklı da ancak kendisine geldiğinde de Lucifer daha
önce de açıkladığımız gibi kötü olan her şey için babasını suçluyor. Neyse ki
hatasını 4. Sezonun sonlarına doğru fark ediyor. Diğer karakterlere gelirsek de
Ella ve Dan’in de yakın zamanda kaybettikleri birbirinden farklı kişileri
sorumlu tuttuğunu görüyoruz. Ella Tanrı’yı Dan de Lucifer’ı suçluyor. Chloe her
ne kadar bunun doğru olmadığını söylese de kendisi de aslında kötü olan her şey
için Lucifer’ı suçlamaya başlıyor. Neyse ki sezonun sonlarına doğru herkes
günah keçisi aramayı bırakıyor ve yaptıklarının ne kadar da saçma olduğunu fark
ediyor. Koltuğumuzda oturup diziyi izlerken başkalarının yaptıkları bu hataları
görmek kolay gelebilir ancak herkes hayatında kötü giden çoğu şey için bir
başkasını suçluyordur. Diziyi oluştururken yapımcıların ve senaristlerin
vermeye çalıştığı mesaj ise çok basit: Bu hatayı yapmayın!
Daha önceki paragraflarda dizinin
her kötünün içinde iyilik olduğunu savunduğunu söylemiştik ancak bunun tam
tersinin de doğru olabileceği çoğu kişinin gözünden kaçan bir detaydır. Dizinin
ekstra bölümlerinden birinde paralel evrende her şeyin nasıl olabileceği konu
alınmış. Bu bölümde iyi bildiğimiz tüm karakterler farklı yollara sapmış, hem
de ufacık bir değişiklik sonucu. Bölüm eğer Chloe’nin babası ölmeseydi ne
olurdu sorusundan yola çıkmış. Bu bölümde Chloe’yi dedektiflik kariyerinde
değil de dedektif rolünü oynayan bir film yıldızı olarak görüyoruz. Her ne
kadar karakteri değişmese de genel olarak hayatında bir sürü değişiklik mevcut.
Chloe ile hiç tanışmayan Dan içindeki iyiliği ve dürüstlüğü bulamıyor ve
yozlaşmış bir polis olarak hapse düşüyor. Aynı şekilde Ella da adli tıp uzmanı
olmak yerine kardeşinden etkilenerek araba hırsızlığını kariyer olarak tercih
ediyor. Charlotte Richards (3. Sezonda gelen yan karakter) ekiple hiç
tanışmadığı için yozlaşmış avukat olarak hayatına devam ediyor, değişme fırsatı
bulamıyor. Burada en ufak şeylerin hayatımızı nasıl etkilediğini, bizi ahlaken
bir anda iyi veya kötü yaptığını görebiliyoruz ancak asıl soru ufak şeyler
hayatımızda bu kadar etkiye sahipse biz gerçekten istediğimiz kişi miyiz? Yoksa
toplumun oluşturduğu bireyler miyiz? Ayrıca hem iyilik hem kötülük içimizdeyse
o halde ahlakımız, karakterimizin kaynağı ne? Bazıları bu soruya toplum der
bazıları aile der bazıları da genler der. Peki Lucifer yapımcıları ne düşünmüş
biliyor musunuz? 3. Sezonun son bölümlerine doğru Amanediel çılgın bir teori
ile gelir. Ona göre Tanrı’nın kuralları yoktur. Sadece iç vicdan vardır.
Kendini nasıl hissedersen öylesindir der. Buna örnek olarak da insanların
cennete veya cehenneme vicdanlarının yani suçluluk duygularına göre gitmesini
örnek verir. Ona göre en doğru adalet terazisi vidandır. Böylece herkesin
Tanrı’yı veya Lucifer’ı suçlaması da son bulur, herkes bir anda kendi vicdanını
yoklamaya başlar. Yapımcıların herkesin içinde iyi veya kötü olduğunu
düşündüklerini söylemiştik. Benim yorumum ise Lucifer yapımcılarının ahlak
duygusunun sezgisel geldiğine inanmaları ve bu düşüncelerini bölümlerde çeşitli
sahnelere yansıtmış olmaları. Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce ahlak duygusu
nerden gelir?
Toparlamak gerekirse Lucifer dizisi
ile ilgili sevdiğim şeylerden biri eğlenceli, sürükleyici olmasının yanı sıra
düşündürücü bir yanı olması. Paranormal olaylarla beraber cinayet davalarına da
yer verilmiş. Ayrıca dini çelişkilere dikkat çekmesi ve dinin modern ahlakla
uyuşmayan yanlarını göstermesi de artısı. Karakterleri anlamamız ve empati
yapmamızı da çok kolaylaştırılmış. Bunun yanı sıra ara ara bölümlerde şarkılara
hatta danslara yer verilmesi ufak da olsa müzikal tadı vermiş. Bu yüzden
herkese izlemesini önereceğim bir dizi. Netflix tarafından kurtarılan dizinin
devamının da gelmesini umut etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.
#SaveLucifer
5. Sezon 2. Kısım netflixte yayınladı ve müthişti. Sıra
YanıtlaSilLucifer 6. Sezonda oda final olacak. İzlemeyen varsa kesin izlesin diyorum.